Pages

16.9.17

karl ove büyüyor

yine bir knausgaard kitabından sonra soluğu blogumda aldım. bu kitapta karl ove'nin lise mezuniyetinden sonra kuzey norveç'teki bir balıkçı köyünde, bir senelik öğretmenlik deneyimi esnasında yaşadıklarını okuyoruz. öncelikle, kışın karın aylarca yerden kalkmadığı, güneşin günlerce doğmadığı, insanların içeriye girerken montlarını, atkılarını, berelerini, eldivenlerini, botlarını çıkarmak, dışarı çıkarken hepsini bir kez daha giymek gibi bir rutini atlamadan yapmak zorunda olduğu dünyanın bir diğer ucunda bulunan o köyü, karl ove'nin sözcükleriyle gözümde canlandırmanın keyfine doyamadım. gözümde net bir şekilde canlandıramadığım tek şey, karanlıkta karşılarına çıkıveren kuzey ışıkları oldu. onu da bir gün bizzat kendi gözlerimle gördükten sonra yapabileceğim :)

isminin de çağrıştırdığı üzere, bu kitap izlenmeye dair bir kitap. babasıyla olan ilişkisinin devamında, knausgaard'ın bu konuda bir hassasiyetinin olduğunu artık çok iyi biliyoruz. bu kitapta da var olan, bir yanda hep nasıl göründüğü ve değerlendirildiği üzerine aşırı kafa yoran, bir yanda alkolün etkisiyle hepsinden vazgeçerek aklına eseni yapıveren karl ove ve tabii ki, izlendiğini tekrar hissetmeye başladığı anda, kendini izlemeye ve kendi karanlığından ve pusundan sıyrıldığında, içinden geldiği gibi dans ettiği anlara dair yaşadığı utanç duygusu - ki knausgaard öyle usta ki bu duyguyu aktarmakta, zaman zaman okuyucu için bile sarsıcı, ezici ve nefes kesici olabiliyor. bazı durumlarda ise kendisinden kat kat büyük gördüğü yetersizlik hissiyle olan mücadelesini okumak acı verici bir hale geliyor. kitabı okuyanların anlayabileceği bir örnekle açıklayacak olursam, gecenin bir yarısı dışarıdayken, köyde rastladığı kar küreme aracı ile olan neredeyse hayali mücadelesi ve ancak, okulun bahçesine girip tek başına kalınca rahatlayabilmesi, yetersizlik duygusu ile ilişkisinin çok görsel bir yansıması diye düşünüyorum.

özellikle bu kitapta ilgimi çeken şöyle bir şey oldu: serinin farklı kitaplarında knausgaard'ın yazım tarzının, anlattığı yaş dönemine göre değişkenlik gösterdiğini hissettim. bu, kitabın kendi içinde bile öyle. çocukluğundan bahsederken olaylar, knausgaard'ın gözünden ama karl ove'nin hisleriyle ve sanki karl ove'nin sözcükleriyle yansıtılıyor. aynı şekilde 18 yaşındaki deneyimsiz öğretmen karl ove'den bahsederken de, dil çok daha sert ve kendine karşı çok daha acımasız bir şekil alıyor. işte, bu konuda bu kadar iyi olması knausgaard'da hayran olduğum en temel şeylerden biri... ama aynı zamanda, kendi iç dünyasından çıkmasının da önündeki engellerden biri gibi geliyor. ne hissettiyse o dönemi olanca açıklığıyla anlayıp anlatabilmesi, babasından içselleştirdiği bakıştan çıkmadığı sürece, kendisine şefkatli yaklaşmasını ne yazık ki sağlamıyor. 

bir yandan çevremdeki herkese önermeden duramıyorum, bir yandan her önerdiğim kişinin bu seriyi sevmeyeceğini biliyorum. yine de bir insanın hayatına bu kadar yakından tanıklık etmek tahmin edersiniz beni inanılmaz heyecanlandırıyor. beşinci kitaba yaklaştığımız bu zamanlarda, seri bitince ne yapacağımı şimdiden düşünmeye başladım. söyleyecek çok şey var da... şimdilik burada bitireyim.