Pages

28.3.12

zaten odam hep dar geliyor bana

biri "artık pek yazmıyorsun galiba" demeden, yazmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu fark edememişim.

bugüne kadar yaşayarak öğrendiklerim - ya da öğrenerek yaşadıklarım: insanın kendini tanıması zordur, acılıdır. karanlık bir yer vardır odanızda ve siz, değil odanın o kısmını aydınlatmak, o tarafa dönüp bakamazsınız bile. göreceklerinizden korkarsınız. bilirsiniz, söylerler çünkü, belki de orada duvarda garip garip gölgeler oluşturan bir oyuncak kalmıştır sadece. tamam, belki de çok sevimli bir oyuncak değildir, tek kolu siz onunla kimbilir nasıl oynarken kırılmıştır. ama yine de senelerce oyunlarınızın baş kahramanı olmuştur. o oyuncağa bir baksanız, onu bir elinize alsanız, bunca zaman sadece size ait olduğu için hoşunuza bile gidecektir belki. dediğim gibi, bütün bunları bilirsiniz, söylemişlerdir çünkü, ama bunu hissedemezsiniz.

şu ana kadar, odamın karanlık yerinden bile pek haberim yoktu aslında. aniden, benim beklediğimden daha hızlı bir şekilde, biri duvardaki korkutucu gölgeleri gösterdi bana. onların nasıl oluştuğunu, nereden geldiğini düşünürken, biri karanlığı gösterdi. başka biri oraya gitmem ve orada ne olduğunu anlamam gerektiğini söyledi. başta mutlu mesut (!) yaşarken, seneler önce bir köşeye fırlattığım bir oyuncakla kalakaldım şimdi ve onunla ne yapacağımı da bilmiyorum.

>> tamam. ben abartmayı severim. melankolik hallerimden hoşlanırım. ama biraz yavaş. lütfen. şu odadan bir çıkıp nefes alabilir miyim?

>> umarım bu gece üzerime meteor düşer.

17.3.12

serbest çağrışım

karnım çok acıktı. yalnızım ve bu yazıyı silme tuşunu hiç kullanmadan yazmaya karar verdim. şu an aklıma gelen her şeyi yazıyorum. tezim, ki gördüğünüz gibi, aklıma gelenler arasında ilk sırada, pek ilerlemiyor sanki. buna sinir oluyorum. yapmak istediğim çok şey var, kitap okumak, kitap yazmak, yüzmek, resim yapmak gibi. resim nereden çıktı bilmiyorum. diğerleri hep vardı zaten. çok güzel bir süpervizyon defterim var, yapmaktan en çok hoşlandığım şey o zaten şu sıralar. ay "sıralar"ı yazamadığım için üç kere silme tuşuna bastım, ama sayılmaz. yazmaktan vazgeçtiğim için basmadım sonuçta, en başta da onu demek istemiştim.

her neyse, serbest yazmak insanı çok rahatlatan bir şey galiba. bir zamanlar, birine, böyle sayfalarca saçmalayabilirdim. geçen hafta, onu biraz şaşırttım sanırım, uzun zaman sonra. tumblr'da yazmıştım galiba, birinin sizi eskisi gibi değil ama, eskisi kadar önemsediğini görmek mutluluk verici. ben de onu göstermeye çalıştım birazcık. tumblr demişken, bir de film blogu açtım kendime. ama yazmaya üşendiğimden, ve daha kötüsü yazarken tez yazmıyor olduğum için suçluluk hissettiğimden, sadece izlediğim filmlerden fotoğraflar paylaşıyorum.

havaların düzeleceğini söylemişlerdi. gökyüzü apaçık olacaktı bu haftasonu. ki güneşi ne kadar özlediğimi anlatamayabilirim tam olarak. kara aşık bir insan olarak, ben bile sıkıldıysam her yerin hala beyaz beyaz olmasından, sevmeyen insanları düşünemiyorum. ay ! çok mantıklı yazıyorum. arada bunu yapıp şu yazma konusunda rahatlamalıyım galiba. fazla süperego sağlığa zararlı. bakalım azaltabilecek miyim?

p.s : pek serbest olmadı ama... ilk sonuçta... 

7.3.12

ev hali

şuraya içimdeki ergenin hala yaşadığını gösterecek birsürü şey yazabilirim aslında, ama tutuyorum kendimi. melankolik şarkılar bile dinlemiyorum. tüm gün zaza fournier çalıyor arkada. güneş var diye perdeleri kapatmıyorum. bir derginin mutluluk sarhoşluğuyla okuyacağımızı iddia ettiği bir kitap okuyorum.

ve karşıma şöyle cümleler çıkıyor.
"hiçbir şeyi özlediğin bir şeyden daha fazla sevemezsin"

ilk defa bu akşam, çok büyük bir mucize olsun istedim.
sadece biraz şaşırmak için. hayatımın değişmesine değil, durağanlığının değişmesine ihtiyacım var.
gelip "olaylar olaylar" demek istiyorum :)

yazdığım kartla o kadar vakit geçirdim ki, artık gönderemeyebilirim :p